bugün
- sözlük kızlarının ayakkabıları13
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- susmayan durmayan israile gemi ticareti10
- şu anda çalan şarkı12
- icardi190511
- evlenmezsek yaşlanınca ne yapacağız sorunsalı9
- ali erbaş11
- online olup entry girmeyen yazarlar8
- bebek kokusu8
- anın görüntüsü18
- bülent uygun15
- haçta iken sevgili ile sevişmek günah mıdır10
- chp genel merkezi önündeki aşırı üks araçlar10
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler11
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu21
- sözlük yazarlarının pankekleri14
- çirkin erkeği yakışıklı gösterecek şeyler10
- belediyeler el değiştirince bütün foyalar döküldü23
- ismail kartal12
- akp seçmeni14
- sivasspor'a verilen penaltı27
- sinemaların batma aşamasına gelmesi22
- patiswiss17
- 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı14
- bir kadında ilk baktığınız yer neresi19
- 22 nisan 2024 sivasspor fenerbahçe maçı31
- trollerin karışması8
- fenerbahçe12
- yoga eğitmeni uzun boylu motorcu şamatacı erkek9
- her yaptığı yemeği paylaşan kızın amacı8
- profesyonel fotoğraf makinası tavsiyeleri10
- türk kızlarının beğenmediği erkek tipi13
- inmesi binmesinden daha zor olan şeyler14
- stanleywhite10
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı9
- junkman8
- siklememenin getirdiği huzur9
- fenerbahçe'nin bu sene de şampiyon olamaması8
- galatasaray9
- bakire misin diye soran erkek12
- xdearm8
- johnny bellington13
- icardi1905'in adam gibi adam olması15
- binali yıldırım'ın servet15
- mersinden kıbrısa yüzmek12
- sözlükte fake alacak kadar ezik olmak8
- güzel kızların size abi demeye başlaması11
- arda güler9
- türk kızlarının zenci sevdası13
- bir insan sizi ne kadar kırabilir13
entry'ler (282)
dizinin adını bilemem de kahramanının adı muhakkak "karayel" olur. tersten okuyunca daha bir manidar oluyor.
sonuna "... gerçeği" kelimesini de eklersek ufak bir paradoksa yol açabileceğimiz önerme. ama şu bir gerçek ki "... gerçeği" ile biten çoğu önerme gerçeği yansıtmamaktadır.
her gün yeni yeni hadiselerin ve kavgaların yaşandığı araç..
hadise dün yaşandı, 34a (cevizlibağ-söğütlüçeşme) metrobüsünde. yaklaşık 1 aydır kartal'dayım. kartal'da bir firmaya program yazıyorum. evet elim biraz ağır, yavaş yavaş, sindirerek yazıyorum. mutlu musunuz?
şu an donarak yazıyorum bu satırları. zira bir oto yedek parçacısının deposu elbette bir hangar büyüklüğünde ve elbette kutuplardan hallice bir soğukluktadır, hele de bu mevsimde. yavru kutup ayısının hikayesini bilirsiniz, işte o yavru benim şu an. donuyorum anasını satim! şimdiden aralarda yazacağım "brrr!!"lar için afınıza sığınıyorum.
sabahın köründe bu kadar insanı başka hiçbir güç bir araya getiremez. cevizlibağ metrobüs durağı mahşer yeri diye istimlak edilse, belediye duyuru yapsa, cehennem orada kurulsa, o yolcular gene gelir oraya. sabahın körü ve tıklım tıklım dolu. 3 metrobüs hattının buluştuğu tek yer orası. bir diğeri de zincirlikuyu. ama bu durağın tek farkı zincirlikuyu'ya nazaran küçük olması. haliyle istihab haddi aşılıyor çoğu zaman. kazalara davetiye çıkarılıyor. hele bir de üniversiteliler eklenince bu kalabalığa, o davetiye hemenceik gelsin de birkaçını alıp götürsün istiyorum. lan liseliler daha sevimli geliyor bana nedense. bunların alayı aptal sürüsü. ellerinde kitap yerine tablet pc, akıllı telefon filan var. kızlar genelde erkekleri, erkekler de düşüremedikleri kızları konuşup duruyor. bir de bunlar ülkenin geleceği olacak değil mi? komikti evet..
işte bütün bu ahval ve şerait içerisinde her gün seyahat ediyorum metrobüslerde. dün sabah da aynı duygularla bindik birine. çok sessizdi ortam. içimden geçirdim "lan niye bu kadar sessiz bu araç?" diye. çünkü kulaklığı çıkardım, çalınan şarkıyı o şekilde bile duyuyordum. o derece sessizdi. derkeeen!!... bağıran bir adam keşfettim. bir nevi allah diyen aslan, üzerinde allah yazan bir domates, o da olmadı çölde bir vaha gibiydi o ses. irkildik tabi haliyle..
- terbiyesiz adam, ölür müsün şu tarafa geçsen! sabah sabah bütün enerjimi aldın ya!! (enerji ney laan!)
karşıdaki adam gayet naif. onun sükuneti beni derinden etkiledi. gayet de haklıydı sanki.
- bak arkadaşım, bağırarak konuşmak çözüm değil. insan gibi rica etsen geçerim tabi. ama bu şekilde konuştuğun için geçmiyorum..
vay vay vay.. hem istanbul'da, hem metrobüste, hem de bir insan.. bu üç sıfat ile "kibar bir rica" fiilini hiç yakıştıramadım. metrobüse binen insan binerken insanlığını bırakmıştır çünkü. metrobüse binen insan ormanda 10 zebra kuvvetindedir.
tartışma daha da alevlenmektedir. fakat şu bir gerçek ki dostlar, eğer sessiz bir ortamda ilk bağıran ya da sesini yükselten kişi siz iseniz, o an yandınız demektir. çünkü o ses daha da yükselecektir, herkesin bakışları eşliğinde. tabi öyle de oldu. bağıran adam, daha kuvvetli bağırmaya, sakin olan adam ise daha da sakin olmaya devam etti. arkalardan bir kadın sesi:
- beyefendi sabahtan beri bağırıyorsunuz, yeter artık, rahatsız oluyorussss!!
- sen karışma, işine bak sen!
bir başka dayı müdahil olur:
- yeter lan sabah sabah, getirtme beni oraya, yoksa gömerim seni. memnun değilsen taksiye bin lan!
- çok zenginsen sen bin!
- ben şikayetçi değilim. sen şikayetçisin. kes sesini.
sonra bir diğeri, bir diğeri derken adam tek kişi kaldı. çok üzüldüm la, içim parçalandı yeminle. peki ben ne yaptım biliyor musunuz?
müziğin sesini biraz daha açıp gülmeye devam ettim n'apıcam. bir de lafa mı girecektim. oldu; dayak yiyeyim bir de sabah sabah..
hadise dün yaşandı, 34a (cevizlibağ-söğütlüçeşme) metrobüsünde. yaklaşık 1 aydır kartal'dayım. kartal'da bir firmaya program yazıyorum. evet elim biraz ağır, yavaş yavaş, sindirerek yazıyorum. mutlu musunuz?
şu an donarak yazıyorum bu satırları. zira bir oto yedek parçacısının deposu elbette bir hangar büyüklüğünde ve elbette kutuplardan hallice bir soğukluktadır, hele de bu mevsimde. yavru kutup ayısının hikayesini bilirsiniz, işte o yavru benim şu an. donuyorum anasını satim! şimdiden aralarda yazacağım "brrr!!"lar için afınıza sığınıyorum.
sabahın köründe bu kadar insanı başka hiçbir güç bir araya getiremez. cevizlibağ metrobüs durağı mahşer yeri diye istimlak edilse, belediye duyuru yapsa, cehennem orada kurulsa, o yolcular gene gelir oraya. sabahın körü ve tıklım tıklım dolu. 3 metrobüs hattının buluştuğu tek yer orası. bir diğeri de zincirlikuyu. ama bu durağın tek farkı zincirlikuyu'ya nazaran küçük olması. haliyle istihab haddi aşılıyor çoğu zaman. kazalara davetiye çıkarılıyor. hele bir de üniversiteliler eklenince bu kalabalığa, o davetiye hemenceik gelsin de birkaçını alıp götürsün istiyorum. lan liseliler daha sevimli geliyor bana nedense. bunların alayı aptal sürüsü. ellerinde kitap yerine tablet pc, akıllı telefon filan var. kızlar genelde erkekleri, erkekler de düşüremedikleri kızları konuşup duruyor. bir de bunlar ülkenin geleceği olacak değil mi? komikti evet..
işte bütün bu ahval ve şerait içerisinde her gün seyahat ediyorum metrobüslerde. dün sabah da aynı duygularla bindik birine. çok sessizdi ortam. içimden geçirdim "lan niye bu kadar sessiz bu araç?" diye. çünkü kulaklığı çıkardım, çalınan şarkıyı o şekilde bile duyuyordum. o derece sessizdi. derkeeen!!... bağıran bir adam keşfettim. bir nevi allah diyen aslan, üzerinde allah yazan bir domates, o da olmadı çölde bir vaha gibiydi o ses. irkildik tabi haliyle..
- terbiyesiz adam, ölür müsün şu tarafa geçsen! sabah sabah bütün enerjimi aldın ya!! (enerji ney laan!)
karşıdaki adam gayet naif. onun sükuneti beni derinden etkiledi. gayet de haklıydı sanki.
- bak arkadaşım, bağırarak konuşmak çözüm değil. insan gibi rica etsen geçerim tabi. ama bu şekilde konuştuğun için geçmiyorum..
vay vay vay.. hem istanbul'da, hem metrobüste, hem de bir insan.. bu üç sıfat ile "kibar bir rica" fiilini hiç yakıştıramadım. metrobüse binen insan binerken insanlığını bırakmıştır çünkü. metrobüse binen insan ormanda 10 zebra kuvvetindedir.
tartışma daha da alevlenmektedir. fakat şu bir gerçek ki dostlar, eğer sessiz bir ortamda ilk bağıran ya da sesini yükselten kişi siz iseniz, o an yandınız demektir. çünkü o ses daha da yükselecektir, herkesin bakışları eşliğinde. tabi öyle de oldu. bağıran adam, daha kuvvetli bağırmaya, sakin olan adam ise daha da sakin olmaya devam etti. arkalardan bir kadın sesi:
- beyefendi sabahtan beri bağırıyorsunuz, yeter artık, rahatsız oluyorussss!!
- sen karışma, işine bak sen!
bir başka dayı müdahil olur:
- yeter lan sabah sabah, getirtme beni oraya, yoksa gömerim seni. memnun değilsen taksiye bin lan!
- çok zenginsen sen bin!
- ben şikayetçi değilim. sen şikayetçisin. kes sesini.
sonra bir diğeri, bir diğeri derken adam tek kişi kaldı. çok üzüldüm la, içim parçalandı yeminle. peki ben ne yaptım biliyor musunuz?
müziğin sesini biraz daha açıp gülmeye devam ettim n'apıcam. bir de lafa mı girecektim. oldu; dayak yiyeyim bir de sabah sabah..
(bkz: 50 karakter sınırı)
"iş mülakatında kendimden bahsetmeyi sevmem diyen insan"
enaniyet, ego, kibir adına hiçbir kötü hissi barındırmamaktır. bunu yapan kişi yan yüceler yücesi sevilesi adamdır. en asil duygunun insanıdır, bir numaradır, on numaradır.
"iş mülakatında kendimden bahsetmeyi sevmem diyen insan"
enaniyet, ego, kibir adına hiçbir kötü hissi barındırmamaktır. bunu yapan kişi yan yüceler yücesi sevilesi adamdır. en asil duygunun insanıdır, bir numaradır, on numaradır.
her türden kişiyle tanışmanıza/tartışmanıza vesile olan araç. şöyle ki;
bundan 2-3 hafta evveldi. günlerden pazartesiydi yanılmıyorsam. metrobüs bildiğin tıklım tıklım. her günkü sahne tekrar ediyor işte. çok beğenilince devamı çekilen filmler vardır ya, biz metrobüsün bu halini hiç sevmiyoruz ama her sabah aynı filmin devamı çekiliyor. şimdi ben burayı "hayat işte, filme benzemiyor hacı" şeklinde bir incir ağacına bağlardım ama işim olmaz. bir yere bağlı kalmasın, asılı kalsın, böylesi daha iyi.
bayrampaşa-maltepe durağından 34a hattına bindim. aslında iki önceki duraktan kalktığı için pek kalabalık olmazdı ama günlerden pazartesi olunca ve üniversiteli -ki bunlar liselilerden de tehlikeli olmaya başladı- elemanların pazartesi sendromu tutunca haliyle kalabalık oluyor. ve metrobüsteki herkes sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığını yaşıyor o kısacık yolculukta.
tıklım tıklım metrobüste bir ağaç kovuğu bulup yerleştim hamdolsun ama unuttuğum bir şey vardı: metrobüsteki türk kızı. hanım abla bildiğin prensesmiş. metrobüsü de kremlin sarayı sanıyormuş. lan benim tutunacak bir dalım yok o bildiğin direğe yaslanmış. işte o an uzanıp onun önündeki direkten tuttum. kendisi baykuş gibi kafasını 180 derece döndürerek 1.57 boyuyla bana baktı, baktı, gene baktı.. ben ise kuş bakışı bir açıyla kendisine bakmaya bile tenezzül etmedim. bir iki durak gittik ama bu gidiş müddetince "öff, pöfff, uff" tarzı yakınmalar duymadım değil. fakat bu benim umurumda mı? elbette değil. ha hayt!
tanımadığım bir kadınla muhatap olacaksam eğer, tesettürlü olup olmadığına bakarak müthiş bir ön yargı ile hareket ediyorum. bu bir kusurdur benim için ama n'apim her güzelin bir kusuru vardır. güzel dediysek cinsiyetimi belirteyim: erkeğim. yılışmayın hemen!
bu ara bilgiyi de verdikten sonra devam edelim.. bendeniz bir iki dakika sonra baktım bunun yolu yol değil, hem de kendisini prenses sanıyor, rüyasından uyandırmayalım cihetinden elimi kolumu onun olduğu taraftan çekip metrobüsteki en tehlikeli hareketlerden birini yaparak kendi eksenim etrafımda dönüp diğer taraftaki direklerden birini tutayım dedim. demez olaydım, dönmez olaydım..
- beyefendi n'apıyorsunuz siz sabahtan beri?
- n'apıyormuşum?
- bi rahat durmadınız, dönüp dönüp duruyorsunuz, semazen misiniz siz?
- hayır ama tasavvuf konusunda epey bilgim vardır. etkilenmişim demek ki.
- offf!
- bakın siz rahatsız olmayasınız diye kendi rahatımı bozdum. eğer etrafınızda 2 metrelik bir koruma çemberi istiyorsanız taksiye binin. metrobüs bu. bu aracında kendi içerisinde gerçekleri var. istanbul'un en acı gerçeği metrobüs. şahsen mecbur olmasam ben de binmem ama hepimiz mecbur olduğumuz için biniyoruz..
- tamam uzatmayın.
- (içimden) senin ben evveliyatını!....
tabi o sırada araya kaynak yapıp bana hak veren yiğidin harman olduğu yerden avdet etmiş bir dizi vatan evladını da buradan saygıyla selamlıyorum.
bundan 2-3 hafta evveldi. günlerden pazartesiydi yanılmıyorsam. metrobüs bildiğin tıklım tıklım. her günkü sahne tekrar ediyor işte. çok beğenilince devamı çekilen filmler vardır ya, biz metrobüsün bu halini hiç sevmiyoruz ama her sabah aynı filmin devamı çekiliyor. şimdi ben burayı "hayat işte, filme benzemiyor hacı" şeklinde bir incir ağacına bağlardım ama işim olmaz. bir yere bağlı kalmasın, asılı kalsın, böylesi daha iyi.
bayrampaşa-maltepe durağından 34a hattına bindim. aslında iki önceki duraktan kalktığı için pek kalabalık olmazdı ama günlerden pazartesi olunca ve üniversiteli -ki bunlar liselilerden de tehlikeli olmaya başladı- elemanların pazartesi sendromu tutunca haliyle kalabalık oluyor. ve metrobüsteki herkes sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığını yaşıyor o kısacık yolculukta.
tıklım tıklım metrobüste bir ağaç kovuğu bulup yerleştim hamdolsun ama unuttuğum bir şey vardı: metrobüsteki türk kızı. hanım abla bildiğin prensesmiş. metrobüsü de kremlin sarayı sanıyormuş. lan benim tutunacak bir dalım yok o bildiğin direğe yaslanmış. işte o an uzanıp onun önündeki direkten tuttum. kendisi baykuş gibi kafasını 180 derece döndürerek 1.57 boyuyla bana baktı, baktı, gene baktı.. ben ise kuş bakışı bir açıyla kendisine bakmaya bile tenezzül etmedim. bir iki durak gittik ama bu gidiş müddetince "öff, pöfff, uff" tarzı yakınmalar duymadım değil. fakat bu benim umurumda mı? elbette değil. ha hayt!
tanımadığım bir kadınla muhatap olacaksam eğer, tesettürlü olup olmadığına bakarak müthiş bir ön yargı ile hareket ediyorum. bu bir kusurdur benim için ama n'apim her güzelin bir kusuru vardır. güzel dediysek cinsiyetimi belirteyim: erkeğim. yılışmayın hemen!
bu ara bilgiyi de verdikten sonra devam edelim.. bendeniz bir iki dakika sonra baktım bunun yolu yol değil, hem de kendisini prenses sanıyor, rüyasından uyandırmayalım cihetinden elimi kolumu onun olduğu taraftan çekip metrobüsteki en tehlikeli hareketlerden birini yaparak kendi eksenim etrafımda dönüp diğer taraftaki direklerden birini tutayım dedim. demez olaydım, dönmez olaydım..
- beyefendi n'apıyorsunuz siz sabahtan beri?
- n'apıyormuşum?
- bi rahat durmadınız, dönüp dönüp duruyorsunuz, semazen misiniz siz?
- hayır ama tasavvuf konusunda epey bilgim vardır. etkilenmişim demek ki.
- offf!
- bakın siz rahatsız olmayasınız diye kendi rahatımı bozdum. eğer etrafınızda 2 metrelik bir koruma çemberi istiyorsanız taksiye binin. metrobüs bu. bu aracında kendi içerisinde gerçekleri var. istanbul'un en acı gerçeği metrobüs. şahsen mecbur olmasam ben de binmem ama hepimiz mecbur olduğumuz için biniyoruz..
- tamam uzatmayın.
- (içimden) senin ben evveliyatını!....
tabi o sırada araya kaynak yapıp bana hak veren yiğidin harman olduğu yerden avdet etmiş bir dizi vatan evladını da buradan saygıyla selamlıyorum.
afedersiniz ama ya bunlar sözlük formatını bilmiyor ya da şeyinin keyfine iş yapıyor.
bir de türkiye'nin en büyük ikinci sözlüğünde görev yapıyorlar.
alın size bir entry: (bkz: #16664233)
herif direk "......başlık" demiş. yani entry başlığın sözlükteki haliyle ilgili kuralına aykırı bir tanım o. ve bu sözlükte adına "yazar" dediğiniz bir sürü kişi de bu entry'ye (+) oy vermiş. lan olm, içeriği tamam eyvallah da birinizin de mi gözüne girmedi şu tanımdaki hata?
yok sinirli değilim, sadece gülüyorum. neden mi? geçen hafta "geçen haftanın en beğenilen entryleri" istatistiğinde ekşi sözlük'e bok atan bir arkadaş görmüştüm. burası oradan daha kaliteli filan demişti. okudum, artıladım bir de. ama bugün şu tanımı görünce pişman oldum. kendi hatalarınızı örtmeden başkasına bok atmayın. bu klasik bir öğüttür. iğne çuvaldız şeklinde de anlayabilirsiniz bunu.
sözüm şimdilik size sayın gammazlar..
bir de türkiye'nin en büyük ikinci sözlüğünde görev yapıyorlar.
alın size bir entry: (bkz: #16664233)
herif direk "......başlık" demiş. yani entry başlığın sözlükteki haliyle ilgili kuralına aykırı bir tanım o. ve bu sözlükte adına "yazar" dediğiniz bir sürü kişi de bu entry'ye (+) oy vermiş. lan olm, içeriği tamam eyvallah da birinizin de mi gözüne girmedi şu tanımdaki hata?
yok sinirli değilim, sadece gülüyorum. neden mi? geçen hafta "geçen haftanın en beğenilen entryleri" istatistiğinde ekşi sözlük'e bok atan bir arkadaş görmüştüm. burası oradan daha kaliteli filan demişti. okudum, artıladım bir de. ama bugün şu tanımı görünce pişman oldum. kendi hatalarınızı örtmeden başkasına bok atmayın. bu klasik bir öğüttür. iğne çuvaldız şeklinde de anlayabilirsiniz bunu.
sözüm şimdilik size sayın gammazlar..
genellikle iktidar partisinin* yaptığı söylenir. hatta şahit olmuşluğum da vardır. günümüzde ak parti iktidarda olduğu için başta chp olmak üzere diğer partiler ak parti'nin devlet kurumlarında sadece yandaşlarına iş vererek bir nevi kadrolaştığını iddia etmekte. haklı olabilirler, lafım yok.
ama sizlere şimdi vereceğim örnek iktidar partisi ile alakalı değil. chp ile alakalı. bizzat şahit oldum, gördüm, duydum, biliyorum.
çalıştığım yazılım firması istanbul'un chp'li belediyelerinden biriyle çeşitli programlar ile alakalı anlaşmalar yaptı. bizler de yaklaşık 1 aydır personele ilgili programın eğitimini vermek adına gün boyu bahsettiğim belediyede kamp kurduk adeta. öyle ki artık "başkanım" kelimesinden tiksinir oldum. elini sallasan başkan'a çarpıyor, belediyeler bir tuhaf anlayacağınız.
chp belediyelerinde ortak özellik mi bilmiyorum ama sürekli olarak "hacı-hoca" diye nitelendirdikleri adamları aşağılama eğilimindeler. hatta taparcasına sevdikleri -burada abartı yok, ne kadar sevdiklerini anlattılar zira- m.kemal hakkında bile bazı şeyler söylenince hemen kavga etme veya lafı değiştirme yoluna gidiyorlar. garip insanlar..
bu belediyede birkaç hadiseye şahit oldum. mesela, bazı kişileri kati suretle işten çıkarmayı düşünüyorlar. sebep ise o bahsettikleri "hacı-hoca" takımına yakın olmaları. ama tabi eski personel oldukları için bu biraz güç. çalışanların neredeyse tamamı chp'nin çeşitli teşkilatlarına mensup. geçtiğimiz hafta sonu ilçe kongresi gerçekleşti mesela ve neredeyse tamamına yakını kendi 'başkan'ına uğrayıp, karar kılınan kişiye oy vereceklerini beyan ettiler. bunların ötesinde beni ilgilendiren tek önemli olay, sırf dini vecibelerini yerine getiriyor diye bir kişiyi işten çıkarmaya çalışmak.. bu zulümdür ve er geç hesabı sorulur.
kadrolaşma her partinin/iktidarın yaptığı bir şey. buna itirazım yok. ama en adice yapılanı da "bunlar kadrolaşıyor" diye çığırtkanlık yaparak saman altından su yürütmek. işte şerefsizlik tam olarak böyle bir şey.
ama sizlere şimdi vereceğim örnek iktidar partisi ile alakalı değil. chp ile alakalı. bizzat şahit oldum, gördüm, duydum, biliyorum.
çalıştığım yazılım firması istanbul'un chp'li belediyelerinden biriyle çeşitli programlar ile alakalı anlaşmalar yaptı. bizler de yaklaşık 1 aydır personele ilgili programın eğitimini vermek adına gün boyu bahsettiğim belediyede kamp kurduk adeta. öyle ki artık "başkanım" kelimesinden tiksinir oldum. elini sallasan başkan'a çarpıyor, belediyeler bir tuhaf anlayacağınız.
chp belediyelerinde ortak özellik mi bilmiyorum ama sürekli olarak "hacı-hoca" diye nitelendirdikleri adamları aşağılama eğilimindeler. hatta taparcasına sevdikleri -burada abartı yok, ne kadar sevdiklerini anlattılar zira- m.kemal hakkında bile bazı şeyler söylenince hemen kavga etme veya lafı değiştirme yoluna gidiyorlar. garip insanlar..
bu belediyede birkaç hadiseye şahit oldum. mesela, bazı kişileri kati suretle işten çıkarmayı düşünüyorlar. sebep ise o bahsettikleri "hacı-hoca" takımına yakın olmaları. ama tabi eski personel oldukları için bu biraz güç. çalışanların neredeyse tamamı chp'nin çeşitli teşkilatlarına mensup. geçtiğimiz hafta sonu ilçe kongresi gerçekleşti mesela ve neredeyse tamamına yakını kendi 'başkan'ına uğrayıp, karar kılınan kişiye oy vereceklerini beyan ettiler. bunların ötesinde beni ilgilendiren tek önemli olay, sırf dini vecibelerini yerine getiriyor diye bir kişiyi işten çıkarmaya çalışmak.. bu zulümdür ve er geç hesabı sorulur.
kadrolaşma her partinin/iktidarın yaptığı bir şey. buna itirazım yok. ama en adice yapılanı da "bunlar kadrolaşıyor" diye çığırtkanlık yaparak saman altından su yürütmek. işte şerefsizlik tam olarak böyle bir şey.
bir türk ile kürt arasında fark yoktur ama onların arasına giren orospu çocukları vardır!
tarihçi ve siyaset bilimci prof dr mete tunçay'a ait ifade..
http://www.dipnot.tv/1172...a-baskici-bir-lider-.aspx
http://www.dipnot.tv/1172...a-baskici-bir-lider-.aspx
"ben laik'im" diyenlerle dalga geçmek için kullanılır müslümanlar tarafından. manavcı gibi bir kelimedir oysa ki. berberci de olabilir.
kafadanbacaklılar sülalesine mensupturlar.
ekmeğe dada derken kulağına fısıldanan nefret tohumlarıyla büyümüştür. aklı ermez hiçbir şeye. ki akıldan da yoksundur. genellikle elit(!) semtlerde yaşarlar. atesit olanları geçtim ama bunlar müslümanım derler dinle imanla bir atesit kadar bile alakadar olmazlar. belki de olamıyorlardır. malum, seks partilerinden zaman bulamıyorlardır.